Eczaneden Alınan Basur İlaçları

Basur için kullanılan tüm ilaçlar ve kremler sadece hastanın rahatlamasını sağlar, kesinlikle tedavi edici özellikleri yoktur. Piyasada satılan ürünler de kesin çözüm olarak lanse edilse de hepsi rahatlatıcı ilaçlardır. Basurun tek tedavi yöntemi ameliyattır. Öncelikle hastada basur belirtileri var ise doktora giderek kesin bir teşhis koyulması daha sonra basur hangi evrede ise ona göre bir yol izlenmelidir.basur ilacı, eczanede satılan basur ilaçları, satın alınabilecek basur ilaçları

Eczanelerde de birçok ilaçlar satılmaktadır. Bu ilaçlar arasında ağızdan alınan ve makattaki basurlu bölgeye sürülen kremlerdir. Ağızdan alınan ilaçlar ağrıyı keser, şişlik olan bölgeyi rahatlatır ve kanamayı azaltır. Bu durum hastada rahatlama sağlar. Krem şeklinde kullanılan ilaçlar da sadece makat bölgesine sürülerek uyuşturur ve yine hasta rahatlar. Bu tarz ilaçlar kortizon içerdiği gerekçesi ile uzun süre kullanılması sakıncalı görülmektedir.

Dışına sürülen kremler anüs içine de sıkılarak serinlik ve hastayı rahatlatır. Basur ilacı eczanelerin sattığı ilaçlarla sınırlı değildir. Evlerinizin mutfağı da çok etkili ilaçlarla doludur. Yani tüketilen besinler yardımı ile basurun rahatlamasını sağlayabilirsiniz. Mesela kuşburnu ve zerdeçal birlikte kaynatılarak çay şeklinde demlenerek içilir ise basur için şifa olacaktır. Basur ilacını kendi eczanenizde aramak ve bitkisel ürünlerle kendinizi rahatlatabilirsiniz. Birçok kişi eczanelere gidip ilaç almaktan bile çekinmektedir.

Eğer doktorunuz kesin basur tanısı koymuş ise bitkisel yöntemleri uygulayarak bu hastalığın seyrini değiştirebilirsiniz Son zamanlarda alternatif tıp her hastalık konusunda olduğu gibi araştırmalarına hız vererek farklı kürler ve çaylar önermektedir. Basur için kullanılan bu çaylar ve kürlerin hastalar üzerinde çok etkili olduğu söylenmektedir. Hiçbir yan etkisi olmayan bitkisel tedavi yöntemlerini uzmanların önerdikleri şekilde kullanmalısınız. Bu önerilerin dışına çıkarak daha tüketmeniz doğru değildir. Bu öneriler yapılan araştırmalar sonucu belli ölçülerde kullanılması için yapılmaktadır.

Doktorun verdiği ilaçları önerdiği şekilde kullanıyorsanız, bu kürleri, çayları ve bitkisel kremleri de önerilen şekilde kullanmalısınız. Doğada bulunan bitkilerin her hastalık için şifa kaynağı olduğunu biliyoruz. Bu bitkilerin çoğu mutfağınızda bulunmaktadır. İşte sizin eczaneniz mutfağınıza kadar gelen bitkilerin her biri şifa dağıtmaktadır.

Hipotermi Nedir? Neden Olur? Belirtileri ve Çeşitleri Nelerdir?

Yetişkin bir bireyin normal vücut ısısı 37 derece kadardır. 35 derece ve aşağısı görüldüğünde Hipotermi meydana gelebilir. Hipotermi vücudun uzun saatler boyunca üretebildiğinden fazla ısı kaybetmesini ifade etmektedir. Genellikle soğuk, rüzgârlı, yağışlı havalarda ve soğuk alanlarda vakit geçirenlerde görülmektedir.

Hipotermiye yatkın olan risk grupları vardır. Bunlar genellikle; bebekler, çocuklar, bağışıklık sistemi güçsüz olanlar ve ileri yaş grubuna ait bireylerdir. Özellikle bebekler soğuğa karşı sıkı giydirilmezler ise Hipotermi riski görülebilecektir. Çünkü bebekler kendi ısılarını üretememektedir ve bu nedenle de ısı kaybı daha kolay olmaktadır. Buna ek olarak bazı ilaçlar, alkoller ve uyuşturucu kullanımı gibi durumlar da Hipotermi riskini doğurmaktadır. Peki genel itibariyle Hipotermi nedenleri nelerdir?hipotermi nedir, hipotermi niye olur, hipotermi çeşitleri

  • Soğuk havalarda ince giyinmez,
  • Düşük ortam sıcaklığında uzun saatler geçirmek
  • Sıcak havada dahi olsa suda uzun süre durmak,
  • Soğuk suya maruz kalmak,
  • Bebek ve çocuklarda ıslak ya da nemli giysiler,
  • Vücutta meydana gelen büyük çaplı yanıklar,
  • Karlı havada kaza geçirmek gibi durumlar sayılabilir.

Hipotermi kendi içerisinde bazı çeşitlere ayrılmaktadır. Bu çeşitlilik İsviçre Derecelendirme Sistemi’nden gelmektedir. İç organların sıcaklıktan etkilenme durumuna göre bir sınıflandırma yapılmıştır. Hafif Hipotermi vücut ısısının 32.2 ile 35 derece arasında olmasıdır. Bu Hipotermi türünde vücut ısı üretmeye çalışmaktadır. Bu gayret esnasında tansiyon yükselebilir ve hipertansiyon riski doğabilir. Ayrıca taşikardi yani nabızda büyük bir artış yaşanabilir.

Orta dereceli Hipotermide ise vücut ısısı 28 derece ile 32,2 derece aralığındadır. Burad vücut artık ısı üretememekte ve mekanizmalarda işlev kaybının belirtileri görülmektedir. Vücudun soğuğa karşı bir savunma mekanizması kalmamıştır ve ısı kaybı gittikçe artmaya başlamıştır. Önlem alınmadığı taktirde şiddetli Hipotermi görülecektir. Şiddetli Hipotermi ise vücut sıcaklığının artık ölümcül seviyeye kadar inmesi demektir. Burada vücut ısısı 28 derecenin altına inmektedir. Bu vücutta bulunan sistemlerin ve organların artık iflas etmesi anlamına gelmektedir. Şiddetli Hipotermiden çıkılsa dahi kalıcı hasarlar görülmesi muhtemeldir. Bu nedenle Hipotermi belirtilerinin iyi bilinmesi ve henüz ilk aşamalarda hızlı bir şekilde önleminin alınması gerekir.

Eklem Ağrısı Olanlar Nelerden Kaçınmalı

Hafif, şiddetli, akut veya kronik eklem ağrısı; Eklemin herhangi bir yerinde iltihaplanma veya diğer sağlık sorunlarına neden olabilir. Çeşitli nedenlerle oluşan eklem ağrıları; yaralanmalar, kırıklar veya çıkıklar, gut, artrit, fibromiyalji ve lupus. Tüm bunlara ek olarak vücudun iltihabi tepkileri sonucunda eklem ağrıları da oluşabilmektedir. Eklem sorunları olan kişilerin beslenmelerine de dikkat etmeleri gerektiğini hatırlatırız çünkü belirli yiyecekleri yemek iltihaplanmayı artırabilir. Eklemlerde şişlik, ciltte kızarıklık ve sertlik, hareket ve yürümede bozukluklar, etkilenen eklemi hareket ettirmede zorluk gibi bazı belirtiler gözlenir. Eklem ağrılarının neden olduğu birçok sağlık sorunu dışında, bazı tıbbi durumlar sonucunda eklem ağrısı şikayetleri ortaya çıkabilir.eklem ağrısı

Eklem sağlığının korunmasına yönelik öneriler;

Sabah Egzersizi: Sabah uyandıktan sonra yapabileceğiniz 10-15 dakikalık germe ve nefes egzersizleri ile kendinizi iyi formda hissedebilirsiniz. Olası eklem ağrılarını önlemeye yardımcı olabilecek hafif sabah egzersizleri ile eklem sağlığınızı koruyabilirsiniz.

Bol su içmek: Özellikle yaz aylarında vücudun daha fazla suya ihtiyacı olduğunu unutmayın. Gün içerisinde çeşitli nedenlerle vücudun kaybettiği sıvıyı bol su içerek yenilemek eklem sağlığını korumanın en basit yoludur.

Sağlıklı beslenme: Dengeli ve sağlıklı beslenmeyi alışkanlık haline getirmek eklem ve kemiklerinizin sağlığı için çok önemlidir. Ayrıca alınan B, C ve D vitaminleri kas gelişimi için gereklidir.

Bölgesel masaj: Eklem ağrısı hissediyorsanız, bölgeye hafifçe masaj yaparak yoğunluğu azaltabilirsiniz. Masaj özellikle yumuşak dokularda son derece etkili olacaktır.

Uyku: Yeterince uyumak ve kaliteli uyku almak eklem sağlığı için son derece önemlidir. Şiddetli eklem ağrılarını önlemek için bölgeyi buz torbası veya sıcak su torbası ile de sıkabilirsiniz.

Eklem ağrısı çeken kişilerin tüketmemesi gereken besinler

Kırmızı Et / İşlenmiş Et… Kimyasal katkılı işlenmiş ve kırmızı etler vücutta iltihaba neden olduğu için uzun süreli kullanımlarda eklem ağrılarına neden olabilir.

Süt/süt ürünleri… Süt ve süt ürünlerinde bulunan kazein proteini, gençlerde eklem ağrılarının artmasına neden olabilir. Aynı zamanda vücuttaki iltihabı arttırdığı için kontrollü tüketilmelidir.

Mısır yağı… Mısır yağı vücudumuzda iltihaplanmaya neden olan maddelerin miktarının artmasına neden olduğu için kaçınılmalıdır. Bunun sadece eklemlerin sağlığına zarar vermekle kalmayıp, aynı zamanda mevcut iltihaplanmayı da şiddetlendirdiğine dikkat edilmelidir.

Rafine tahıllar / un… Yüksek derecede iltihaplı rafine tahıllar ve unlar eklem sağlığını bozabilir. Analjezik özelliği olan gluten nedeniyle kontrollü tüketilmelidir. Üstelik düzenli ve sık tüketildiğinde otoimmün hastalıklara neden olabilir.

Kızartma / Atıştırmalıklar … Doymuş yağ oranı yüksek kızarmış yiyeceklerden kaçınılmalıdır. Hem fiziksel hem de eklem sağlığı için sağlıksız yiyecekler ve kızarmış yiyecekler yemekten kaçının.

Rafine şeker… Sitokin adı verilen bir kimyasalın üretiminde artışa neden olan rafine şeker oldukça sağlıksızdır. Özellikle vücudunda şişlik ve eklem ağrıları olan kişilerin uzak durması gereken besinlerden biridir. Üstelik çok fazla kalori içerdiğinden tüm vücudu olumsuz etkiler.

Tuz … Yüksek tuz alımı vücudun sıvı dengesini bozabilir. Ayrıca vücutta kalp hastalığı ve iltihaplanmaya neden olduğu için tuz alımınızı kontrol etmenize yardımcı olur. Tuzun vücudun ihtiyacından ortalama on kat daha fazla tüketildiği ülkemizde birçok hastalığın temelinde tuzun yattığını söyleyebiliriz.

Düşük Karbonhidratlı Besin Alternatifleri

Doğru beslenmek ve kilo vermek isteyenlerin diyetlerinde özellikle dikkat etmesi gereken konulardan biri de karbonhidrat alımıdır. Fazlası zararlı olduğu bilinen karbonhidratlar da fazla kilolara neden olur. Tıpkı çok fazla karbonhidrat tüketmek gibi, daha az tüketmek de sağlık sorunlarına neden olabilir. Gerekli miktardan daha az karbonhidrat tüketilir; yorgunluk, baş dönmesi ve halsizliğe neden olur. Aşırı karbonhidrat alımı kan şekeri seviyelerinin yükselmesine neden olur. Dengeli ve sağlıklı beslenmek istiyorsanız karbonhidrat kaynağınız olarak tam tahılları, meyveleri ve bakliyatları tercih etmenizi öneririz. Kek, kurabiye, simit ve unlu mamüller gibi yiyecekler, lezzetli şekillerinin yanı sıra yüksek karbonhidrat içeriği ile bilinir. En yaygın beslenme hatalarından biri, bu yiyecekleri kahvaltıda tüketme alışkanlığıdır.düşük karbonhidratlı besinler, karbonhidrat içeren alternatif gıdalar, karbonhidrat tüketimi

Düşük karbonhidratlı yiyecek seçenekleri

Somon… Karbonhidrat içermeyen somon, protein açısından da zengin olduğu için düzenli tüketilmesi gereken sağlıklı bir besindir. Ayrıca omega-3 gibi sağlıklı yağlar içeren somon, metabolizmayı hızlandırmada da etkilidir.

Kıyma Tavuk… Yüksek proteinli sağlıklı bir besin olan kıyma tavuk, tavuk etinden yapılır ve karbonhidrat içermez, bu nedenle düzenli olarak yemek size zarar vermez.

Zeytinyağı… Karbonhidrat, şeker ve lif içermeyen zeytinyağı en doğal ve sağlıklı besinlerden biridir. 1 yemek kaşığı zeytinyağında; 0 gram karbonhidrat, 0 gram şeker ve 0 gram lif vardır.

Parmesan peyniri… Özellikle parmesan gibi sert peynirlerin karbonhidrat oranı çok düşüktür. Kemik sağlığına katkısı ile bilinen bir kalsiyum deposu olan parmesan peyniri, 28 gramında 0,9 gram karbonhidrat içerir. Düzenli olarak çok düşük karbonhidrat bazında tüketmenin yanlış bir tarafı yoktur.

Haşlanmış Yumurta… Protein içeriği açısından oldukça sağlıklı olan yumurta, az miktarda karbonhidrat içerir. Antioksidanlar içeren yumurta aynı zamanda sağlıklı yağlar ve amino asitler içerir. Yumurta sağlıklı bir besin grubudur.

Ceviz… Düşük karbonhidratlı cevizler de sağlıklı yağlar içerir. Çeyrek fincan kıyılmış ceviz sadece 4 gram karbonhidrat içerir. Fıstık, badem, kaju gibi kuruyemişler de lif bakımından yüksektir ve az miktarda da olsa karbonhidrat içerir.

Yoğurt… Doğal şeker ve laktoz içeren sade, az yağlı yoğurt seçmenizi öneririz. Yüksek proteinli yoğurt, düşük miktarda karbonhidrat içerir. Aynı şekilde kefir de az miktarda karbonhidrat içerir.

Kereviz… Kalorisi düşük olan kereviz düşük miktarda karbonhidrat içerir. Kereviz ülkemizin beslenme alışkanlıkları arasında yer almasa da salata, çorba gibi çeşitli tariflerde kullanabilirsiniz.

Kiraz domates … Bu çeşidin bir bardak domatesinde ortalama 6 gram karbonhidrat bulunur. Ayrıca çeri domatesler kalorileri çok düşük olduğu için sağlıklı bir atıştırmalıktır.

Mantarlar… Tansiyonu düşüren ve kaslar için oldukça önemli olan mantarlar, sodyum oranı yüksek olduğu için de sağlıklı besinlerdir. Yağsız ve kalorisi düşük olmasının yanı sıra bağışıklık sistemini güçlendirdiği için düzenli olarak tüketilmesi gereken besinlerden biridir.

Karpuz… Yüksek su içeriği nedeniyle sıvı ihtiyacını karşılayan ve kanı temizleyen karpuz, karbonhidrat bakımından düşüktür. İçerisinde şeker bulunan karpuz kontrollü tüketilmesi gereken besinlerden biridir.

Kırmızı dolmalık biber… Şeker, iltihap giderici ve antioksidan içeren kırmızı dolmalık biber, içerdiği beta-karoten ile de oldukça sağlıklı bir besindir. Az miktarda karbonhidrat da içeren kırmızı dolmalık biber, düzenli olarak tüketebileceğiniz besinler arasındadır.

Yaşamın Farklı Aşamalarında Yapılması Gereken Sağlık Kontrolleri

Önce sağlığınızı izlemeniz gerekir. Erken yaşta sağlıklı alışkanlıklar edinmek, daha uzun, daha sağlıklı ve daha mutlu bir yaşam sürebileceğiniz anlamına gelir. Bu doğrultuda geliştirebileceğiniz alışkanlıklardan biri de düzenli tıbbi kontroller yaptırmaktır. Yaşlandıkça, çoğumuz hastalıklara karşı daha savunmasız hale geliriz. Bu hastalık riskini azaltmak için düzenli olarak bir dizi tarama testi ve tıbbi muayene yaptırmanız gerekir.sağlık kontrolü, yaşa göre sağlık kontrolü, sağlık kontrolü nasıl yapılır

Sağlık kontrolünden geçmek neden önemlidir?

Nasıl ki arabanızı belli bir kilometreden sonra bakıma gönderiyorsanız, hiç bir sorunu olmasa da aynısını vücudunuzda da yapmalısınız. Tıbbi muayeneler olası asemptomatik hastalıkları belirleyebildiği gibi risk faktörlerini de tespit edip önlem alabilir.

Sağlık kontrolleri nelerdir?

Sağlık sorunlarının tıbbi geçmişinin güncellenmesi ve gözden geçirilmesi ve gerekli testlerin yapılması.

Algılanan sorunları izleme

Sağlığınızı iyileştirmek için tavsiye ve bilgi alma

Yaşamın farklı aşamalarında farklı sağlık kontrolleri önerilir.

1- Hamilelikle bağlantılı sağlık kontrolü

Hamilelik önemli bir yaşam değişikliğidir ve hormon seviyeleri değiştikçe kadınlarda birçok ihtiyaç ortaya çıkar.

Gebelik öncesi dönem, gebeliğin başlangıcından 3 ay öncesi olarak kabul edilmekte ve bu dönemden itibaren yaşam tarzı değişiklikleri ile gebeliğe hazırlanmanın gebelik, doğum ve doğum sonrası dönemde ortaya çıkabilecek sorunları en aza indirdiği savunulmaktadır.

Hamilelik öncesi sağlık kontrollerinden bazıları şunlardır:

  1. a) Pap smear testi

Pap smear, ilk cinsel ilişkiden sonra veya 18 yaşından sonra 2 yılda bir yapılması gereken rahim ağzı kanseri tarama testidir. HPV adı verilen aşı, serviks kanserini önlemek için lise çağından itibaren hem erkeklere hem de kadınlara verilebilir.

Ancak HPV aşısı kadınları tüm kanserlere karşı korumadığı için düzenli olarak Pap smear yaptırmak gerekir.

Hamilelikten önce veya en geç hamileliğin erken dönemlerinde Pap smear yaptırılmalıdır.

  1. b) Dişleri kontrol etmek

Diş ve diş etlerinin sağlığı sadece ağızdaki ağrılarla sınırlı olmayıp vücudun diğer bölgeleriyle de sınırlıdır. Diş hastalığına bağlı yetersiz beslenme, vücudu savunmasız hale getirir.

Ancak hamilelikte röntgenler zararlı olduğu için diş muayenesi sırasında istenilen röntgen çekilemez, bu nedenle işlem eksik kalabilir ve bu nedenle olası diş problemlerini düzeltmek için hamilelikten önce randevu alınması gerekir.

  1. c) Aşı kontrolü

Kızamıkçık, su çiçeği, grip gibi hastalıklar hamilelik sırasında hem anneye hem de bebeğe zarar verebilir. Bu nedenle bu aşıların gebelik öncesinde yapılıp yapılmadığının ve bulunup bulunmadığının kontrol edilmesi önemlidir.

  1. d) Genel sağlık ve kan testleri

Genel sağlık muayenesi için yapılan kan testleri, tiroid bezini, kan şekeri seviyelerini veya hamileliği etkileyebilecek cinsel yolla bulaşan enfeksiyonları tespit edebilir ve ele alınmalıdır. Ek olarak, demir ve folat düzeylerini izlemek için bir kan testi önerilir.

Tüm bunlara ek olarak hamilelikte ortaya çıkabilecek problemlerin önüne geçebilmek için düzenli olarak jinekolojik muayeneden geçilmesi gerekmektedir.

2- Yenidoğan ve çocukların sağlık kontrolleri

  1. a) Yeni doğanlar için testler ve ölçümler

Bebeklerde kistik fibroz, hipotiroidizm, fenülketonüri ve bir dizi başka sağlık sorununu tespit etmek ve önlemek için yapılması gereken birkaç kan testi vardır.

Doğumdan sonra 1-4 hafta arası, 6-8 haftalık, 6-9 aylık, 4 aylık çocukların genel sağlık muayenesi. 12-18 ay arası. Bu, aylar arasında, 2 ila 3 yaş arasında ve son olarak 4 ila 5 yaş arasında düzenli olarak yapılmalıdır. Bir çocuğun normal gelişimi ve büyümesi için düzenli sağlık kontrolleri önemlidir.

Bu izleme, kan testlerine ek olarak, aile sağlığı, yük taşıyan beslenme, fiziksel aktivite alışkanlıkları, uyku düzeni, görme ve işitme, diş ve diş eti gelişimi, ruh hali gibi hastalığa neden olabilecek birçok durumu değerlendirir.

Bu muayeneler, ebeveynlik eğitimi ve çocuğun sağlığının izlenmesi açısından önemlidir.

  1. b) Çocuk aşıları

Aşılar, oldukça bulaşıcı ve ölümcül enfeksiyonlara karşı koruma sağlar. Çocukların bu bağışıklığı erken yaşta kazanmaları özellikle önemlidir, çünkü hem sokakta hem de okulda birbirleriyle ve dış çevre ile sürekli temas halinde olan çocuklar enfeksiyonlara karşı savunmasız hale gelirler.

Su çiçeği nedenleri nelerdir?

Suçiçeği, çocukluk çağında sık görülen ve Varicella Zoster virüsünün (VZV) neden olduğu ve döküntüye neden olan bulaşıcı bir hastalıktır. Aşılama önemlidir çünkü havadaki damlacıklar tarafından çok kolay bulaşır. Aşılanmamış ve hastalığa yakalanmamış yetişkinler de risk altındadır. Suçiçeği, bağışıklık sisteminin en baskılayıcı virüslerinden biridir. Bu genellikle hafif bir durum olsa da, bağışıklığı baskılanmış kişilerde ve yetişkinlerde şiddetli olabilir. Bu, ensefalite (beyin dokusunun iltihabı) ve zatürreye neden olabilir. Suçiçeği hamile kadınlar için de risk taşır. Çünkü bebekte doğum kusurlarına neden olabilir.su çiçeği nedenleri, su çiçeği belirtileri, su çiçeği tedavisi

Ateş ve halsizlik gibi ön belirtiler suçiçeği hastalığına yakalandıktan 2-3 hafta sonra ortaya çıkar. Daha sonra, kaşıntılı döküntüler ortaya çıkar. Hastalık bir süre sonra kendiliğinden geçer veya doktor tavsiyesi üzerine antiviral ilaçlarla tedavi edilir. Bununla birlikte, ciltte iz bırakmamak için yaralar kaşıntılı veya enfekte olmamalıdır.

Nasıl bulunur?

Suçiçeği enfeksiyonu hastalığın erken evrelerinde öksürük ve solunum yolu enfeksiyonu ile bulaşır. Döküntü ortaya çıktıktan sonra bu yaralarla temas da enfeksiyona neden olur. Hiç enfekte olmamış veya aşılanmamış kişilerde bulaşma çok kolaydır.

Nedenler

Herpes Zoster olarak da bilinen herpes virüsü (HPV) ailesinin bir üyesi olan Varicella Zoster, su çiçeği patojenlerinden biridir. Bu virüs aynı zamanda zona hastalığına da neden olur.

Suçiçeği bulaştığında, bazı virüsler sinir gangliyonlarında (hücrelerde) inaktif kalır ve sonraki herhangi bir dönemde, özellikle yaşlılıkta veya bağışıklığın azaldığı durumlarda, sinir proliferasyonu alanında bir enfeksiyon oluşturmak üzere aktive edilirler. Su çiçeği olan kişilerin yaklaşık %15’i hayatlarının bir noktasında zona hastalığına yakalanacaktır.

Belirtiler

Suçiçeği enfeksiyonu, virüse maruz kaldıktan 10-21 gün sonra ortaya çıkar ve 5 ila 10 gün sürer. İlk günlerde ciltte kızarıklık görülebilir. Döküntüden 1-2 gün önce orta derecede ateş, burun akıntısı, halsizlik ve iştahsızlık görülür. Döküntü önce gövdede başlar ve daha sonra baş ve ayaklara yayılır. Ateş 1 ila 4 gün sürer. Döküntü önce küçük parçacıklar olarak ortaya çıkar ve daha sonra kabarcıklara ve ardından kabuklara dönüşür. Su çiçeği olan çoğu insan hafif bir hastalığa sahiptir. Ancak bazı durumlarda hastalık zatürre, beyin ve meninks iltihabı gibi ciddi rahatsızlıklara yol açabilmektedir. Hastalık nadiren ölümcüldür.

Suçiçeği izlerini önlemek için ne yapmalısınız?

Suçiçeği ile lezyonlar iz bırakmadan kaybolur. Bir çocuk lezyonu çizerse ve tırnaklar arasındaki mikroplar lezyonda iltihaplanmaya neden olursa, bu enfekte lezyonlar daha sonra iz bırakabilir. Çocuğunuzun tırnaklarını kesin ve gerekirse yatmadan önce eldiven kullanın. Doktorunuza danıştıktan sonra kaşıntılı ve ateş düşürücü ilaçlar reçete edin.

Teşhis Yöntemleri

Suçiçeği teşhisi, laboratuvarda kızarıklıktan alınan smear ve kan örneğinin incelenmesiyle konur.

Tedavi yöntemleri

Sağlıklı çocuklarda suçiçeği tedavi gerektirmez. Doktorunuz ateşi ve kaşıntıyı azaltmak için antihistaminikler reçete edebilir. Bununla birlikte, çoğunlukla, hastalığın kendi kendine iyileşmesi beklenir. Suçiçeği hastalığı riski taşıyan çocuklarda antiviral ilaçlar kullanılabilir. Bu ilaçlar, döküntü ortaya çıktıktan sonraki ilk 24 saat içinde verilirse hastalığın şiddetini azaltabilir. Su çiçeği olan çocuklara veya yetişkinlere aspirin benzeri ilaçlar verilmemelidir. Bu ilaçlar beyinde iltihaplanmaya neden olabilir. Ateş düşürücü reçete edilirse, doktor tavsiyesi üzerine reçete edilmelidir.

Suçiçeği aşısı ne zaman yapılır?

Ülkemizde suçiçeği aşısı 12. ayın sonunda yapılmaktadır.

Bu aşı hastalığa karşı %90 bağışıklık sağlar. Suçiçeği geçiren kişiler de hastalığa karşı bağışıktır.

Aşılama birincil korunma yöntemidir ve olağan aşılama takvimi izlenmelidir. Sağlık çalışanları başta olmak üzere yüksek risk grubundaki kişilere, küçük çocuklarla yaşayan veya küçük çocuklarla çalışanlara, çocuk sahibi olmayı planlayan kadınlara ve bağışıklığı baskılanmış kişilerle yaşayan kişilere de önerilir.

Herhangi bir viral enfeksiyonda olduğu gibi, ellerinizi yıkamak, hasta insanlardan uzak durmak ve kapalı alanlarda bulunmamak önemlidir.

Suçiçeği geçirenler, deri döküntülerinden kuru döküntülere bulaşmasını önlemek için anaokuluna veya okula gitmemelidir.

Suçiçeği geçirmiş olanlar öksürürken veya hapşırırken ağızlarını kapatmalı, ellerini yıkamalı ve başkalarıyla bir şey paylaşmamalıdır.

Döküntü, mikropları önlemek için kaşıntılı olmamalıdır. Çocuğunuzun tırnaklarını kesin ve gerekirse eldiven giyin

Pankreasın tümör türleri nelerdir?

Duodenum, Vater papilla ve distal safra yolu tümörleri

Pankreasa yakın bölgelerde bulunduğundan, duodenum, Vater papilla ve distal safra yolu tümörlerinin cerrahisi pankreasın bir kısmının çıkarılmasını gerektirir.tümör

Duodenum tümörleri

Duodenal bölgedeki tümörler için çeşitli cerrahi seçenekler mevcuttur. Whipple cerrahisi genellikle duodenum kanserlerinin (örneğin duodenal karsinom veya duodenal nöroendokrin tümörler) tamamen çıkarılması için tercih edilir. Pankreas duodenumun yakınında bulunduğundan ve duodenumdaki malign tümörler sıklıkla pankreası işgal ettiğinden pankreas başının çıkarılması gerekir.

Benign duodenal tümörler (duodenal adenomlar) endoskopik olarak çıkarılabilir. Endoskopik olarak tamamen çıkarılmasının mümkün olmadığı durumlarda ise sadece on iki parmak bağırsağı alınıp pankreas tutulabilir.

Vater papilla tümörleri

Vater papillası pankreas ve safra yollarının duodenum ile ortak bağlantısıdır. Bazen her iki yol da birbirine yakın oniki parmak bağırsağı ile birleşebilir.

Papilla bölgesinde iyi huylu ve kötü huylu tümörler oluşabilir. Papillanın malign tümörlerinde (papiller karsinom) pankreasa yakınlığı nedeniyle duodenum ve pankreas başının tamamen çıkarılması gerekir (Whipple ameliyatı). Papillanın iyi huylu tümörleri (papiller adenomlar) için endoskopik olarak çıkarma denenebilir. Bu mümkün değilse veya bir tümör kalıntısı bulunursa, transduodenal papillektomi mümkündür.

Bazen transduodenal ampulektomi olarak da adlandırılan bu ameliyat, safra yollarının uç kısımları ve Vater papillanın pankreas yolunun yanı sıra duodenumun uzunlamasına açılmasından sonra çevreleyen pankreas dokusu da dahil olmak üzere Vater papillasının tamamen çıkarılmasını içerir. Ameliyat sırasında patolojik bir kesi kullanılabilir. Kesi rezeksiyonunun kenarlarında tümör dokusu bulunursa, Whipple ameliyatı gerekebilir.

Distal biliyer tümörler

Safra yolunun son (yani distal) kısmı pankreasın başından geçer ve sonunda on iki parmak bağırsağına ulaşır. Whipple operasyonu, yani oniki parmak bağırsağının ve içinde yürüten sistemler de dahil olmak üzere pankreas başının çıkarılması, distal safra yollarının malign tümörlerini çıkarmak için gereklidir.

Gözün keratokonusuna dikkat!

Gözün kornea merkezinin incelmesi ile oluşan ve çoğu hastanın farketmediği keratokonus, ergenlik döneminde başlar ve 20 yaşında fark edilir. Zamanında müdahale edilmediği takdirde kornea nakline yol açan keratokonus, erken teşhis ve uygun tedavi ile kontrol altına alınabilir.

Hastaların farkında olmadan yaşadığı bir göz hastalığı olan keratokonus, geç teşhis ve uygun olmayan tedavi nedeniyle kornea nakli gerektirebilir. Gözün ön tabakası olan korneanın merkezinin incelmesi ve keskinleşmesi sonucu ortaya çıkan keratokonus, ergenlik döneminden başlayarak 20 yaşında fark edilir. Hastalık 20-40 yaşlarında ilerler. Bu nedenle ileride ortaya çıkabilecek ciddi görme problemlerini önlemek için erken teşhis ve tedavi şarttır.keratokonus belirtisi, keratokonus ne demek, keratokonus belirtisi

Keratokonus belirtileri:

kalıcı göz alerjileri veya kaşıntı (hafif göz tahrişi)

– İlerleyici miyopi ve astigmatizma varlığı

Gözlüğe rağmen net görememek

– Işığa karşı artan hassasiyet

– göz kamaştırıcı

gözlerini ovma

Hastalık toplumda her 2000 kişiden birini etkiliyor. Keratokonus başlangıcında en önemli faktör genetik yatkınlıktır. Özellikle çocukluk çağında ilkbahar (ilkbahar) konjonktiviti olan ve gözlerini kaşıyan çocuklarda keratokonus görülme sıklığı yüksektir. Alerjik arka plan ve sık göz ovma, hastalık riskini artırır.

Keratokonus tedavi seçenekleri

  1. CCL (Corneal Crosslinking): Kornea Crosslinking (CCL) tedavisinin amacı kornea yapısını güçlendirmek ve hastalığı durdurmaktır.
  2. Riboflavin damlatılması (B2 vit): İşlemden önce gözler lokal anestezik damlalarla uyuşturulur. Lokal anesteziden sonra kornea epiteli künt bir spatula ile mekanik olarak kaldırılır. Çıkarılan kornea epiteline, 30 dakika boyunca 5 dakikalık aralıklarla 2 damla riboflavin çözeltisi damlatılır.
  3. UV radyasyonunun uygulanması: 30 dakika sonra hasta biyomikroskopta oturur. Ön kamarada riboflavin floresansı fark edildikten sonra hasta tekrar ameliyathaneye alınır. UV 370 nm kornea yüzeyinden 4-5 cm uzaklıktan yaklaşık 7 mm’lik bir alana 5-10 dakika süreyle uygulandı. UV uygulaması sırasında her 1 dakikada bir 2 damla riboflavin eklenir. İşlem sonrası göze kontakt lens bandajı uygulanır, göz kapanmaz.
  4. Çapraz bağlama (moleküler çapraz bağlama): Ultraviyole çapraz bağlama ameliyatı, UVA ışığı ve riboflavin ile kornea kollajen moleküllerini hedefleyerek korneanın mekanik özelliklerini geliştirerek keratokonusun ilerlemesini durdurabilir.

Kolera nedir?

Kolera, Vibrio cholerae bakterisinin yiyecek ve içeceklere bulaşması vasıtasıyla yayılan bir hastalıktır. Kolera, şiddetli ishale, dehidrasyona neden olan ve tedavi edilmezse ölümcül olabilen en tehlikeli hastalıklardan biridir. Kolera genellikle vücuda kirli deniz ürünleri, yiyecek ve içme suyu yoluyla bulaşır.

Ülkemizde kolera daha az görülmekle birlikte diğer ülkelerde halen daha ciddi bir sorun olarak görülmektedir. 1800’lü yıllarda oldukça yaygın olan ve birçok insanın ölümüne neden olan bu hastalık, su kanallarını temizlemeye yönelik sistemler sayesinde daha az görülüyor.

Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, yılda 1,3 ila 4 milyon vaka bildirilmektedir. Kolera hastalığı en çok savaş, açlık, kalabalık ve temizliğin kötü olduğu yerlerde görülür. Genellikle Afrika, Güney Asya ve bazı Latin Amerika ülkelerinde bulunur. Bu bölgelere seyahat etmek istiyorsanız mutlaka uygun önlemleri almanız gerekir.

Kolera nedenleri

Kolera hastalığına Vibrio cholerae adı verilen bir bakteri neden olur. Ölüm nedeni, bu bakteriler tarafından üretilen, kolerajen (CTX) olarak bilinen güçlü bir toksinin ince bağırsağa yapışmasıdır. Koleragen veya CTX, bağırsak duvarına bağlandığında sodyum ve klorür ile etkileşime girer. Bakteriler ince bağırsağın duvarlarına yapıştığında, vücut büyük miktarlarda su atmaya başlar ve ishal yoluyla hızlı bir sıvı ve tuz kaybına neden olur.

Özellikle kirli su kaynakları kolera enfeksiyonunun en önemli nedenlerinden biridir. Ek olarak, kötü yıkanmış meyveler, çiğ sebzeler ve diğer yiyecekler de koleraya neden olan bakterileri barındırabilir. Kolera, kişiden kişiye doğrudan temasla bulaşmaz, ancak kolera bulaşmış birinin dışkısında yiyecek veya suyla temas yoluyla kişiden kişiye bulaşabilir.

Tüketilen su kaynaklarının kirlenmesi

Kirli sularda avlanan hayvanlar

İnsan dışkısıyla karıştırılmış sularda yetiştirilen meyve ve sebzeler

İstiridye veya yengeç gibi kabuklu deniz ürünleri çiğ olarak yenir.

Bu, sifon kullanımının yaygın olmadığı ülkelerde görülür.

Kolera belirtileri ve semptomları

Kolera belirtileri kişiden kişiye değişebilir. Enfeksiyon semptomları birkaç saat veya bir hafta sonra sürebilir. Kolera semptomları genellikle hafiftir, ancak bazı insanlarda şiddetli ve şiddetli olabilir.

Kolera bakterileri bazen hafif semptomlar olarak görülse de bazen herhangi bir belirti göstermezler. Enfekte olmuş birçok kişi, herhangi bir semptom görülmese bile hastalığın yayılmasında önemli bir rol oynamaktadır.

Hızlı nabız

Kas spazmları

Cilt elastikiyetinin kaybı

Hızlı kilo kaybı

Hipotansiyon

Susuzluk

Baş dönmesi

Tedavi edilmezse, kolera ile ilişkili dehidrasyon saatler içinde şok ve ölüme neden olabilir.

Magnezyum Eksikliği ve Nedenleri

Günümüzde gıdaların işlenmesi sırasında magnezyum içeriğinde azalma söz konusudur ve pişirmesi uzun süren sebzeler çok düşük magnezyum oranına sahiptir. Magnezyum eksikliği kavramı, yediğimiz gıdalardaki magnezyum oranının azalması ve beslenme alışkanlıklarımızın farklılaşması nedeniyle oldukça popülerdir.

Tıp dilinde magnezyum eksikliğine hipomagnezemi denir. Çok terleyen veya herhangi bir ilaç alan kişiler daha fazla magnezyum salgılar. Stres veya hamilelik gibi durumlarda vücudun ihtiyaç duyduğu magnezyum miktarı artar. İhtiyaç duyulan magnezyum miktarı yaşla birlikte veya sindirim sistemi hastalıkları nedeniyle bağırsaktan emilim azaldıkça artar. Ve vücut dışarıdan yeterince magnezyum alamazsa kemiklerde depolanan magnezyumu tüketmeye başlar.

Magnezyum eksikliğine neden olan faktörler; Tip 2 diyabet, ilaç bağımlılığı, sigara, böbrek ve karaciğer hastalığı, sağlıksız beslenme, stresli yaşam tarzı, aşırı diüretik kullanımı, sık ve düzenli antibiyotik kullanımı, yetersiz beslenme, aşırı alkol tüketimi, çölyak hastalığı, yaşlılıkta Crohn hastalığı.

Magnezyum eksikliğinin belirtileri arasında; İştahsızlık, bulantı, kusma, saç dökülmesi, kabızlık, yorgunluk ve halsizlik dahil olabilir. Daha ağır vakalarda; kas krampları, kardiyak aritmiler, uyuşma, konsantrasyon eksikliği, zihinsel bozukluk ve fibromiyalji meydana gelebilir.

Magnezyum eksikliğinin tedavisi için magnezyum preparatları ve magnezyum içeren multivitaminler kullanılır. Noksanlığın çok yüksek olduğu durumlarda intravenöz olarak magnezyum verilebilir. Doğal olarak magnezyumu yüksek besinler ve sigarayı ve alkolü bırakmak da tedavi planına dahil edilebilir.

Hipomagnezeminin neden olduğu sağlık sorunları (magnezyum eksikliği):

Osteoporoz (Osteoporoz

Tip 2 diabetes mellitus

Hipoglisemi

  • Astım ataklarının alevlenmesi.

Hipertansiyon

Depresyon

Kalp hastalıkları

Huzursuz bacak sendromu

Solunum hastalıkları

  • Kötüleşen migren semptomlarını izleyin.

Şiddetli magnezyum eksikliği nadir görülmesine rağmen, bazı insanlar şu risk altındadır:

Böbrek hastalığı

Crohn hastalığı veya sindirimi etkileyen bir hastalık.

  • Paratiroid bezleri ile sorunları olanlar.

Bazı diyabet ve kanser ilaçları kullananlar

Daha eski

  • Alkolü kötüye kullanan kişiler
  • Sağlık çalışanları

Magnezyum dozajı

Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) göre sağlıklı bir kişinin günde ortalama 280 ila 350 mg magnezyum tüketmesi gerekir. İnsanlar genellikle günlük magnezyum alımlarını gıdalardan alırlar ve takviyeye ihtiyaç duymazlar. Yiyeceklerden yüksek seviyede magnezyum almak doğal olsa da, diyetinize çok fazla takviye eklemek tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Bilinçsiz ve aşırı magnezyum takviyesi kullanımı toksik olabilir.

Doğal magnezyum kaynakları nelerdir?

Ispanak, fındık, ceviz, kuru kayısı, badem, karpuz, haşhaş tohumu, roka, şalgam, patlıcan, hurma, pırasa, kereviz, fasulye, bezelye, soya fasulyesi, süt, yoğurt, fındık, muz, avokado, koyu yeşil yapraklı sebzeler çikolata, ayçekirdeği, susam, pisi balığı, kepekli tahıllar, sert su, magnezyumun doğal kaynaklarından bazılarıdır. Tabii ki, bütün yiyecekleri yemek ve ayrımcılık yapmamak her zaman en iyi çözümdür. Çünkü işlem sırasında magnezyum kaybı meydana gelebilir.

Magnezyum takviyesi

Birçok insan magnezyum alımını artırmak için magnezyum takviyelerini tercih eder. Ancak birkaç ek magnezyum türü olduğundan, ihtiyaçlarınız için hangisinin doğru olduğunu belirlemeli ve buna göre hareket etmelisiniz.

Magnezyum takviyeleri almakla ilişkili riskler:

Yan Etkiler: Magnezyum takviyeleri almak mide bulantısı, kramplar ve ishale neden olabilir. Magnezyum takviyeleri genellikle dışkının yumuşamasına neden olur.

Etkileşim: Magnezyum takviyeleri, kalp ilaçları ve antibiyotikler dahil olmak üzere belirli ilaçlarla etkileşime girebilirler. Bu nedenle magnezyum takviyesi almadan önce durumu doktorunuzla konuştuğunuzdan emin olun.

Riskler: Şeker hastalığı, bağırsak hastalığı, kalp damar ve böbrek hastalığı olan kişiler doktorlarıyla konuşmadan magnezyum takviyesi almamalıdır.

Doz aşımı: magnezyum doz aşımı belirtileri; Mide bulantısı, ishal, düşük tansiyon, kas güçsüzlüğü ve yorgunluğu içerebilir. Çok yüksek dozlarda magnezyum ölümcül olabilir.